28 Nisan 2020 Salı

BATI BİLGİYE NASIL YÖN VERDİ?


TEMEL İLKE

Temel meselemizi ele almadan önce bir hususa açıklık getirmenin doğru olacağını düşünüyorum. Bugün ve geçmişte, üretilen bilgi ve kat edilen bilimsel mesafe, insanlığın ortak üretimidir. Bu nedenle bilim tarihine, bir siyasi tarih veya askeri tarih üzerinden karşıtlık yaratarak bakmamak gerekir. 16.yy’da yaşayan ve bir Osmanlı alimi olan Taşköprülüzade Ahmed bu durumu şöyle açıklar: “Teorik düşüncenin dini, aklı, zamanı, mekânı olmaz. Bunlar insanlığın ortak üretimidir.”

Bu nedenle konuyu kendimce ilk olarak ele almak istediğimde, yazının başlığını “Neden Kaybettik” veya “Neden Kazanamıyoruz” olarak düşünmüşken, yukarıda bahsettiğim en temel ilkeye aykırı olacağını düşünerek bu isimden vazgeçtim. Bugün en temel meselelerde bile, insanlığın bugüne kadar yaratmış olduğu entelektüel bilgi birikiminin sonuçları olan araçlarından (nimetlerinden) faydalanırken, birey olarak kendimi “kaybeden” veya “kazanamayan” olarak görmüyorum. Her ne kadar bu nimetten yararlanma çeşitli siyasi, askeri, ekonomik, coğrafi ve sosyal etkenlerden dolayı her bir birey için eşit derecede olmasa bile, bu araçların insanı dünden bugüne daha iyi bir noktaya taşıdığı reddedilemeyecek bir gerçektir.

Bu yazıda Batı dünyasının yaşadığı dönüşümü çeşitli açılardan son derece yüzeysel bir şekilde ele almak istedim. Yazının içerisinde çeşitli medeniyetler ve kültürlerle ilgili verilen bilgiler bir kıyaslama yapmak için değil bugün ortaya çıkan sonuçların tarihi serüvenini belirleyebilmek içindir.


KİLİSE REFORMU – ÇEVİRİ HAREKETLERİ – BİLİMSEL RÖNESANS

Dün de bugün de yarın da herhangi bir alanda yeni bilgi üretilmek için dünkü ve bugünkü bilgiyi bilmek gerekmektedir. Bu nedenle geleceği ancak geçmişi bilenler inşa edebilirler. Geçmiş yanlış olsa bile (ahlaki olarak veya değil) neyin yanlış olduğunu bilmeden, doğruya ve yeniye nasıl ulaşılabilir. İşte bu bilgi yolculuğu tarih boyunca çeşitli medeniyetler ve kültürler arasında bu mantıkla meydana gelmiştir.

Antik Yunan medeniyetinin oluşumunda Sümer, Mısır ve Fenike medeniyetlerinden yapılan çeviriler önemli rol oynadı. Daha sonra Süryaniler, Antik Yunan başta olmak üzere Hint ve Fars kültüründen çeviriler yaptılar. İslam toplumları ise Yunan kültürünü Arapça ‘ya çevirerek neredeyse tamamını almış ve kendi bilimsel faaliyetlerinde basamak noktası olarak kullanmıştır. Bu noktada İhsan Fazlıoğlu “Kadim kültürü kâğıda döken, kitaba döken İslam’dır.” diyerek bu faaliyetin önemini vurgulamaktadır. Şüphesiz ki 9. ve 12. asırlar arasında İslam toplumlarının çeviri hareketi, bilim tarihine yaptıkları en önemli katkılardan biridir.

Latin dünyasında ise çeviriler 12. ve 13. asırda başlar. Bugünkü İspanya sınırları içerisindeki Endülüs ve İtalya sınırları içerisindeki Sicilya bu çeviri hareketinin kalbi oldu. Özellikle Toledo Çeviri Okulu uzun yıllar bilgiye talip olanlar için cazibe merkezi konumuna geldi. Toledo’da Hristiyan, Müslüman ve Yahudi mütercimler Aristo’dan İbn-i Sina’ya, İbn Rüşd’den Harizmi’ye kadar birçok bilim insanının eserlerini tercüme ettiler. Daha sonra Avrupa’nın farklı merkezlerinde çeviri büroları kuruldu. Bu bürolar Avrupa üniversitelerinin temelini oluşturdu.
Burada unutulmaması gereken en önemli nokta bu faaliyetlere kilise ve din adamları ile kralların ve prenslerin öncülük etmesidir. Dünyanın en eski arşivinin Vatikan’da olduğunu unutmamak gerekir.


AQUİNOLU THOMAS – SKOLASTİK FELSEFE – ARİSTO EĞİTİM SİSTEMİ

Aquinolu Thomas, Skolastik felsefeye önemli katkılar sağlamış bir keşiş ve filozoftur. Thomas’a göre dinsel doğrular ve felsefi doğrular bilginin iki kaynağıdır. Thomas “Anlamak için inanmak” önermesi yerine, “İnanmak için bilmek” önermesini koydu. Bu şekilde bilgi ne kadar yüksek olursa inançta o kadar yüksek olacaktı. Yüzyıllar sonra Thomas’ın bu önerileri kilisenin resmi görüşü haline gelecektir.

Skolastik felsefe doğrunun zaten mevcut olduğunu söyler ve Teoloji temellidir. Thomas ve diğer filozofların yaptığı en önemli faaliyet Aristo felsefesini Teoloji ’ye dayanak sağlayacak şekilde bilimsel faaliyetlerin içine dahil edebilmesidir. Bir başka deyişle bu yöntem çeşitli bilimsel ve felsefi faaliyetlerin kiliseyi rahatsız etmeyecek hatta kilisenin desteklemesi sağlayacak şekilde kendine yer bulmasını sağladı.

Aristo eğitim sistemi ise üçlü ve dörtlü sisteme dayanır. Üçlü eğitim sisteminde Diyalektik (Mantık – Logic), Gramer (Konuşma) ve Retorik (Tartışma Kabiliyeti) yer alır. Dörtlü eğitim sisteminde ise Aritmetik, Geometri, Astronomi ve Müzik yer alır. Bu mantıkla üniversiteler üst fakülteler ve alt fakülteler olarak ikiye ayrılmıştır. Üst fakültelerde Tıp, Hukuk ve Teoloji öğretilirken, alt fakültelerde bu üçlü ve dörtlü sistem öğretilmektedir. 12. ve 13. yy. ’da din temelli bilimler, diğer bilimlerin hala önündeydi.


İTALYAN ŞEHİR DEVLETLERİ – HAÇLI SEFERLERİ – HANSA BİRLİĞİ

İtalyan Şehir Devletleri merkezi otoritenin olmadığı bir tür oligarşi ile yönetilen ayrıcalıklı tüccarların olduğu bir sınıftı. Özellikle Venedik ve Cenova denizcilik ve ticarette önemli merkezlerdi. Floransa ve Milano bankacılık sisteminin kurulması ve gelişiminde önemli rol oynadı. Kuzey İtalya özellikle tüccar sınıfının Doğu Akdeniz ticareti ve bankacılık sistemi ile hızla zenginleşti.

Yine bu dönemde meydana gelen Haçlı Seferleri’ne İtalya’daki Şehir Devletleri öncülük ettiler. Bu sayede Doğu Akdeniz ticaretinde gittikçe artan bir paya sahip olan bu devletler baharat ve ipek taşıyarak hızlıca zenginleşti. Bunun yanında birçok şövalyenin ölmesi feodalitenin zayıflamasına sebep olup merkezi krallıkların güçlenmesini sağladı. Bu seferlerin en önemli sonuçlarından biri ise kâğıt, pusula, barut ve matbaanın Avrupa’ya taşınması oldu.

Bu iki etken tüccar sınıfının yani burjuvazinin Orta Çağ Avrupası’nda özellikle İtalya’da gittikçe güçlenmesini sağladı. Bu tüccar sınıfının bir benzeri Alman Şehir Devletleri’nde gözükmektedir. Avrupa genelinde Alman tüccar sınıfının haklarını korumayı amaçlayan Baltık Denizi, Batı Avrupa ve Akdeniz ticaretinde güvenliği sağlamak amacıyla lonca benzeri Hansa Birliği kurulmuştur. Öyle ki bu birliğe 14.yy’da yüzden fazla şehir üye olmuş hatta bu birlik Baltık Denizi’ndeki çıkarları için Danimarka ile savaşmıştır.

Bu gelişmeler Avrupa’nın zenginleşmesine, burjuva sınıfının ortaya çıkmasına, bankacılık, borsa, finans sistemlerinin gelişmesine, bilginin seyahatine ve en önemlisi de bilimsel faaliyetlerin yapılabilmesi için zaruri olan siyasi ve ekonomik alt yapıyı oluşmasını sağlamıştır. Bunun yanında barut merkezi krallıkların güçlenmesinde, pusula Coğrafi Keşiflerin ortaya çıkışında, kâğıt ve matbaa ise milli dillerin ortaya çıkışı, bilginin tabana yayılması ve kilise otoritesinin zayıflamasında önemli rol oynamıştır.


KARA VEBA

Kara Veba, Avrupa’nın gelişiminde rol oynayan en önemli olaylardan biridir. 1347 – 1351 yılları arasında bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Avrupa nüfusunun yarısı ya da üçte dördünü yok ettiği tahmin edilmektedir. Bu salgın kilisenin itibarını ciddi derecede zedelemiştir. Papalık salgın ile mücadelede satanist ayinlerindeki şeytanın kedilerin bedenine girdiğini ve bunun için kedilerin yakılmasını gerektiğini söylemiştir. Ancak salgının taşıyıcılarından biri de farelerdir. Bu nedenle bu karara uymayıp evlerinde kedi besleyenlerin salgından kurtulduğu görülmüştür. Bu aileler içerisinde tüccar sınıfından gelen zengin ailelerin de olması kilisenin sorgulanmasına neden olmuştur.


MATBAA

Matbaa önce Çin’de sonra İslam dünyasında bilinen bir araçtır. Ancak matbaayı modernleştiren Johannes Gutenberg olmuştur. 1450 yılında Mainz şehrinde modern matbaayı kurarak Avrupa tarihinin kaderini değiştirdiğini söyleyebiliriz. Zira bu tarihten itibaren 1500 yılına kadar beş bine yakın eser ve yirmi milyona yakın kitap basılmıştır. Bunun altmış milyonluk Avrupa nüfusu için inanılmaz bir etki yarattığı şüphesizdir. Bununla birlikte matbaanın en büyük faydası Latince dışındaki Avrupa dillerinin gelişimine katkısıdır. Matbaa sayesinde birçok eser bu dillere de çevrilmiş ve bilgi çok daha ulaşılabilir bir hal almıştır. Ne yazık ki matbaa İslam dünyasında itibar görmemiş yetmiş civarında eser basılmıştır.


COĞRAFİ KEŞİFLER

15.yy. ile 17.yy. arasında Avrupalıların Asya kıtasına alternatif yollarla ulaşmak için başlattığı yeni kıtaların, okyanusların, deniz aşırı toprakların bulunması ile neticelenen Avrupa’ya büyük zenginlik ve yeni bilgilerin gelmesine sebep olan keşif hareketedir. Bu keşfin en önemli sebepleri pusula ve gemi teknikleri ile başta Kristof Kolomb, Vasco da Gama, Bartolomeu Dias, Ferdinand Macellan, Hernan Cortes, Francisco Pizarro ve daha birçok denizcinin kendi girişimleri ve üstün cesaretleridir. Bu hiç şüphesiz takdire şayan bir durumdur. Bununla birlikte burada Portekiz Prensi Gemici Henrique’yi de anmak gerekir. Hayatı boyunca denizcileri destekleyen ve denizciliğe faydalı olacağı bilimlerin gelişmesi için bilim insanlarına destek sağlayan prens coğrafi keşiflerde önemli bir rol oynamıştır.


HÜMANİZMA - RÖNESANS

Hümanizma düşünce dünyasının merkezine insanı koyan felsefi bir bakış açısıdır. Bir diğer adı ile insan-merkezciliktir. Bu akım bir nevi Tanrı hoşnutluğundan birey hoşnutluğuna dönüşü temsil eder. Teoloji’deki ahiret veya öldükten sonraki dünya yerine, bu dünyayı inceleme, anlama ve araştırma önemli hale gelmiştir.
Önce Akdeniz ticareti daha sonra Coğrafi Keşifler ile gittikçe zenginleşen Avrupa’da, Rönesans işte bu düşünce dünyasında meydana gelmiştir. Rönesans, Avrupa’nın sanatta, mimaride, felsefede ve bilimde 15. ve 16. yy.’da büyük sıçrama yapmasına neden olmuştur.


REFORM

16.yy’da Martin Luther öncülüğünde Almanya’da ortaya çıkan, sonucunda Protestanlık mezhebi ile Fransa’da Kalvinizm, İngiltere’de ise Anglikanizm mezhebinin ortaya çıkmasına sebep olan Katolik kilisesine karşı yapılan dinsel harekettir. Merkezi krallıkların gittikçe güçlenmesi ile Avrupa krallarının üzerindeki etkisini iyice kaybeden Papalık, Reform hareketinin ardından bu etkisini tümüyle yitirmiştir. Fransa, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere birçok şehirde kilisenin mallarına el konulmuştur. Bundan sonraki süreçte 1616’dan 1648’e kadar süren Otuz Yıl Savaşları’nda milyonlarca insan mezhep savaşlarında hayatını kaybetmiştir. Ticaret durma noktasına gelmiş, şehirler yıkılmıştır.

Reform hareketinin en önemli sonucu kiliseler birliğinin bozulması ve Avrupalılık düşüncesinin öne çıkmasıdır. Bununla birlikte eğitim alanında ilk laik kurumların ortaya çıkmıştır. Kilisenin gücünü kıran Avrupalı devletler ve prenslikler ise Rönesans sonrası bilim insanlarını korumuş ve desteklemiştir. Bu rekabeti doğurmuş, her devlet kendi ülkesi içinde en iyi üniversiteleri kurmaya gayret göstermiştir.


AYDINLANMA ÇAĞI – FRANSIZ İHTİLALİ – SANAYİ DEVRİMİ

Aydınlanma felsefesi, geçmişi Hümanizma, Rönesans ve Reform’a dayanan din veya Tanrı temelli değil akıl temelli toplumsal yeni bir arayışın adıdır. Bu yeni arayış tamamen akıl ve bilgiye dayanır. Bilimsel gelişmelerde akıl ve bilgi en üstün ilke konumuna gelmiştir. Bununla birlikte Avrupa’yı Avrupa yapan Sekülerleşme, Modernite, Özgürlük ve daha birçok yenilikçi akım ve kavram bu dönemde ortaya çıkmıştır. Aydınlanma Felsefesi hem Fransız İhtilali’nin hem de Sanayi Devrimi’nin düşünce temelini oluşturmuştur.


SONUÇ

Tüm bu süreçler ele alındığında çıkarılacak en önemli sonuç Avrupa’nın bugünkü noktaya gelirken ödediği bedeldir. Tüm bu entelektüel ilerleme sırasında milyonlarca insan ölmüş, ağır işkencelere uğramış ve büyük acılar çekilmiştir. Birçok bilim insanı da inandıkları değerler uğruna hayatlarını tehlikeye atmış, bazıları hayatını kaybetmiş bazıları da ağır baskılar altında kalmıştır.

İhsan Fazlıoğlu hocanın dediği gibi “Dünya Amentü’sünün bedelini ödeyenlere verilir.”