TEMEL İLKE
Temel meselemizi ele almadan önce bir hususa açıklık
getirmenin doğru olacağını düşünüyorum. Bugün ve geçmişte, üretilen bilgi ve
kat edilen bilimsel mesafe, insanlığın ortak üretimidir. Bu nedenle bilim
tarihine, bir siyasi tarih veya askeri tarih üzerinden karşıtlık yaratarak bakmamak
gerekir. 16.yy’da yaşayan ve bir Osmanlı alimi olan Taşköprülüzade Ahmed bu
durumu şöyle açıklar: “Teorik düşüncenin dini, aklı, zamanı, mekânı olmaz.
Bunlar insanlığın ortak üretimidir.”
Bu nedenle konuyu kendimce ilk olarak ele almak istediğimde,
yazının başlığını “Neden Kaybettik” veya “Neden Kazanamıyoruz” olarak düşünmüşken,
yukarıda bahsettiğim en temel ilkeye aykırı olacağını düşünerek bu isimden
vazgeçtim. Bugün en temel meselelerde bile, insanlığın bugüne kadar yaratmış
olduğu entelektüel bilgi birikiminin sonuçları olan araçlarından (nimetlerinden)
faydalanırken, birey olarak kendimi “kaybeden” veya “kazanamayan” olarak
görmüyorum. Her ne kadar bu nimetten yararlanma çeşitli siyasi, askeri, ekonomik,
coğrafi ve sosyal etkenlerden dolayı her bir birey için eşit derecede olmasa
bile, bu araçların insanı dünden bugüne daha iyi bir noktaya taşıdığı
reddedilemeyecek bir gerçektir.
Bu yazıda Batı dünyasının yaşadığı dönüşümü çeşitli açılardan son
derece yüzeysel bir şekilde ele almak istedim. Yazının içerisinde çeşitli
medeniyetler ve kültürlerle ilgili verilen bilgiler bir kıyaslama yapmak için
değil bugün ortaya çıkan sonuçların tarihi serüvenini belirleyebilmek içindir.
KİLİSE REFORMU – ÇEVİRİ HAREKETLERİ –
BİLİMSEL RÖNESANS
Dün de bugün de yarın da herhangi bir alanda yeni bilgi üretilmek
için dünkü ve bugünkü bilgiyi bilmek gerekmektedir. Bu nedenle geleceği ancak
geçmişi bilenler inşa edebilirler. Geçmiş yanlış olsa bile (ahlaki olarak veya
değil) neyin yanlış olduğunu bilmeden, doğruya ve yeniye nasıl ulaşılabilir.
İşte bu bilgi yolculuğu tarih boyunca çeşitli medeniyetler ve kültürler
arasında bu mantıkla meydana gelmiştir.
Antik Yunan medeniyetinin oluşumunda Sümer, Mısır ve Fenike medeniyetlerinden
yapılan çeviriler önemli rol oynadı. Daha sonra Süryaniler, Antik Yunan başta
olmak üzere Hint ve Fars kültüründen çeviriler yaptılar. İslam toplumları ise
Yunan kültürünü Arapça ‘ya çevirerek neredeyse tamamını almış ve kendi bilimsel
faaliyetlerinde basamak noktası olarak kullanmıştır. Bu noktada İhsan Fazlıoğlu
“Kadim kültürü kâğıda döken, kitaba döken İslam’dır.” diyerek bu faaliyetin
önemini vurgulamaktadır. Şüphesiz ki 9. ve 12. asırlar arasında İslam toplumlarının
çeviri hareketi, bilim tarihine yaptıkları en önemli katkılardan biridir.
Latin dünyasında ise çeviriler 12. ve 13. asırda başlar. Bugünkü
İspanya sınırları içerisindeki Endülüs ve İtalya sınırları içerisindeki Sicilya
bu çeviri hareketinin kalbi oldu. Özellikle Toledo Çeviri Okulu uzun yıllar bilgiye
talip olanlar için cazibe merkezi konumuna geldi. Toledo’da Hristiyan, Müslüman
ve Yahudi mütercimler Aristo’dan İbn-i Sina’ya, İbn Rüşd’den Harizmi’ye kadar
birçok bilim insanının eserlerini tercüme ettiler. Daha sonra Avrupa’nın farklı
merkezlerinde çeviri büroları kuruldu. Bu bürolar Avrupa üniversitelerinin temelini
oluşturdu.
Burada unutulmaması gereken en önemli nokta bu faaliyetlere kilise
ve din adamları ile kralların ve prenslerin öncülük etmesidir. Dünyanın en eski
arşivinin Vatikan’da olduğunu unutmamak gerekir.
AQUİNOLU THOMAS – SKOLASTİK FELSEFE
– ARİSTO EĞİTİM SİSTEMİ
Aquinolu Thomas, Skolastik
felsefeye önemli katkılar sağlamış bir keşiş ve filozoftur. Thomas’a göre
dinsel doğrular ve felsefi doğrular bilginin iki kaynağıdır. Thomas “Anlamak
için inanmak” önermesi yerine, “İnanmak için bilmek” önermesini koydu. Bu
şekilde bilgi ne kadar yüksek olursa inançta o kadar yüksek olacaktı. Yüzyıllar
sonra Thomas’ın bu önerileri kilisenin resmi görüşü haline gelecektir.
Skolastik felsefe doğrunun zaten mevcut
olduğunu söyler ve Teoloji temellidir. Thomas ve diğer filozofların yaptığı en
önemli faaliyet Aristo felsefesini Teoloji ’ye dayanak sağlayacak şekilde bilimsel
faaliyetlerin içine dahil edebilmesidir. Bir başka deyişle bu yöntem çeşitli bilimsel
ve felsefi faaliyetlerin kiliseyi rahatsız etmeyecek hatta kilisenin desteklemesi
sağlayacak şekilde kendine yer bulmasını sağladı.
Aristo eğitim sistemi ise üçlü ve
dörtlü sisteme dayanır. Üçlü eğitim sisteminde Diyalektik (Mantık – Logic),
Gramer (Konuşma) ve Retorik (Tartışma Kabiliyeti) yer alır. Dörtlü eğitim sisteminde
ise Aritmetik, Geometri, Astronomi ve Müzik yer alır. Bu mantıkla üniversiteler
üst fakülteler ve alt fakülteler olarak ikiye ayrılmıştır. Üst fakültelerde Tıp,
Hukuk ve Teoloji öğretilirken, alt fakültelerde bu üçlü ve dörtlü sistem öğretilmektedir.
12. ve 13. yy. ’da din temelli bilimler, diğer bilimlerin hala önündeydi.
İTALYAN ŞEHİR DEVLETLERİ – HAÇLI SEFERLERİ
– HANSA BİRLİĞİ
İtalyan Şehir Devletleri merkezi otoritenin
olmadığı bir tür oligarşi ile yönetilen ayrıcalıklı tüccarların olduğu bir
sınıftı. Özellikle Venedik ve Cenova denizcilik ve ticarette önemli
merkezlerdi. Floransa ve Milano bankacılık sisteminin kurulması ve gelişiminde
önemli rol oynadı. Kuzey İtalya özellikle tüccar sınıfının Doğu Akdeniz ticareti
ve bankacılık sistemi ile hızla zenginleşti.
Yine bu dönemde meydana gelen Haçlı
Seferleri’ne İtalya’daki Şehir Devletleri öncülük ettiler. Bu sayede Doğu
Akdeniz ticaretinde gittikçe artan bir paya sahip olan bu devletler baharat ve
ipek taşıyarak hızlıca zenginleşti. Bunun yanında birçok şövalyenin ölmesi
feodalitenin zayıflamasına sebep olup merkezi krallıkların güçlenmesini sağladı.
Bu seferlerin en önemli sonuçlarından biri ise kâğıt, pusula, barut ve matbaanın
Avrupa’ya taşınması oldu.
Bu iki etken tüccar sınıfının yani burjuvazinin
Orta Çağ Avrupası’nda özellikle İtalya’da gittikçe güçlenmesini sağladı. Bu tüccar
sınıfının bir benzeri Alman Şehir Devletleri’nde gözükmektedir. Avrupa
genelinde Alman tüccar sınıfının haklarını korumayı amaçlayan Baltık Denizi,
Batı Avrupa ve Akdeniz ticaretinde güvenliği sağlamak amacıyla lonca benzeri Hansa
Birliği kurulmuştur. Öyle ki bu birliğe 14.yy’da yüzden fazla şehir üye olmuş
hatta bu birlik Baltık Denizi’ndeki çıkarları için Danimarka ile savaşmıştır.
Bu gelişmeler Avrupa’nın
zenginleşmesine, burjuva sınıfının ortaya çıkmasına, bankacılık, borsa, finans
sistemlerinin gelişmesine, bilginin seyahatine ve en önemlisi de bilimsel faaliyetlerin
yapılabilmesi için zaruri olan siyasi ve ekonomik alt yapıyı oluşmasını
sağlamıştır. Bunun yanında barut merkezi krallıkların güçlenmesinde, pusula
Coğrafi Keşiflerin ortaya çıkışında, kâğıt ve matbaa ise milli dillerin ortaya
çıkışı, bilginin tabana yayılması ve kilise otoritesinin zayıflamasında önemli
rol oynamıştır.
KARA VEBA
Kara Veba, Avrupa’nın gelişiminde
rol oynayan en önemli olaylardan biridir. 1347 – 1351 yılları arasında bütün Avrupa’ya
yayılmıştır. Avrupa nüfusunun yarısı ya da üçte dördünü yok ettiği tahmin edilmektedir.
Bu salgın kilisenin itibarını ciddi derecede zedelemiştir. Papalık salgın ile
mücadelede satanist ayinlerindeki şeytanın kedilerin bedenine girdiğini ve
bunun için kedilerin yakılmasını gerektiğini söylemiştir. Ancak salgının taşıyıcılarından
biri de farelerdir. Bu nedenle bu karara uymayıp evlerinde kedi besleyenlerin
salgından kurtulduğu görülmüştür. Bu aileler içerisinde tüccar sınıfından gelen
zengin ailelerin de olması kilisenin sorgulanmasına neden olmuştur.
MATBAA
Matbaa önce Çin’de sonra İslam
dünyasında bilinen bir araçtır. Ancak matbaayı modernleştiren Johannes Gutenberg
olmuştur. 1450 yılında Mainz şehrinde modern matbaayı kurarak Avrupa tarihinin
kaderini değiştirdiğini söyleyebiliriz. Zira bu tarihten itibaren 1500 yılına
kadar beş bine yakın eser ve yirmi milyona yakın kitap basılmıştır. Bunun
altmış milyonluk Avrupa nüfusu için inanılmaz bir etki yarattığı şüphesizdir.
Bununla birlikte matbaanın en büyük faydası Latince dışındaki Avrupa dillerinin
gelişimine katkısıdır. Matbaa sayesinde birçok eser bu dillere de çevrilmiş ve
bilgi çok daha ulaşılabilir bir hal almıştır. Ne yazık ki matbaa İslam
dünyasında itibar görmemiş yetmiş civarında eser basılmıştır.
COĞRAFİ KEŞİFLER
15.yy. ile 17.yy. arasında Avrupalıların
Asya kıtasına alternatif yollarla ulaşmak için başlattığı yeni kıtaların,
okyanusların, deniz aşırı toprakların bulunması ile neticelenen Avrupa’ya büyük
zenginlik ve yeni bilgilerin gelmesine sebep olan keşif hareketedir. Bu keşfin
en önemli sebepleri pusula ve gemi teknikleri ile başta Kristof Kolomb, Vasco da
Gama, Bartolomeu Dias, Ferdinand Macellan, Hernan Cortes, Francisco Pizarro ve
daha birçok denizcinin kendi girişimleri ve üstün cesaretleridir. Bu hiç şüphesiz
takdire şayan bir durumdur. Bununla birlikte burada Portekiz Prensi Gemici Henrique’yi
de anmak gerekir. Hayatı boyunca denizcileri destekleyen ve denizciliğe faydalı
olacağı bilimlerin gelişmesi için bilim insanlarına destek sağlayan prens
coğrafi keşiflerde önemli bir rol oynamıştır.
HÜMANİZMA - RÖNESANS
Hümanizma düşünce dünyasının merkezine
insanı koyan felsefi bir bakış açısıdır. Bir diğer adı ile
insan-merkezciliktir. Bu akım bir nevi Tanrı hoşnutluğundan birey hoşnutluğuna
dönüşü temsil eder. Teoloji’deki ahiret veya öldükten sonraki dünya yerine, bu
dünyayı inceleme, anlama ve araştırma önemli hale gelmiştir.
Önce Akdeniz ticareti daha sonra
Coğrafi Keşifler ile gittikçe zenginleşen Avrupa’da, Rönesans işte bu düşünce dünyasında
meydana gelmiştir. Rönesans, Avrupa’nın sanatta, mimaride, felsefede ve bilimde
15. ve 16. yy.’da büyük sıçrama yapmasına neden olmuştur.
REFORM
16.yy’da Martin Luther öncülüğünde
Almanya’da ortaya çıkan, sonucunda Protestanlık mezhebi ile Fransa’da Kalvinizm,
İngiltere’de ise Anglikanizm mezhebinin ortaya çıkmasına sebep olan Katolik
kilisesine karşı yapılan dinsel harekettir. Merkezi krallıkların gittikçe
güçlenmesi ile Avrupa krallarının üzerindeki etkisini iyice kaybeden Papalık, Reform
hareketinin ardından bu etkisini tümüyle yitirmiştir. Fransa, Almanya ve İngiltere
başta olmak üzere birçok şehirde kilisenin mallarına el konulmuştur. Bundan sonraki
süreçte 1616’dan 1648’e kadar süren Otuz Yıl Savaşları’nda milyonlarca insan
mezhep savaşlarında hayatını kaybetmiştir. Ticaret durma noktasına gelmiş,
şehirler yıkılmıştır.
Reform hareketinin en önemli sonucu
kiliseler birliğinin bozulması ve Avrupalılık düşüncesinin öne çıkmasıdır.
Bununla birlikte eğitim alanında ilk laik kurumların ortaya çıkmıştır.
Kilisenin gücünü kıran Avrupalı devletler ve prenslikler ise Rönesans sonrası bilim
insanlarını korumuş ve desteklemiştir. Bu rekabeti doğurmuş, her devlet kendi
ülkesi içinde en iyi üniversiteleri kurmaya gayret göstermiştir.
AYDINLANMA ÇAĞI – FRANSIZ İHTİLALİ –
SANAYİ DEVRİMİ
Aydınlanma felsefesi, geçmişi Hümanizma,
Rönesans ve Reform’a dayanan din veya Tanrı temelli değil akıl temelli
toplumsal yeni bir arayışın adıdır. Bu yeni arayış tamamen akıl ve bilgiye
dayanır. Bilimsel gelişmelerde akıl ve bilgi en üstün ilke konumuna gelmiştir.
Bununla birlikte Avrupa’yı Avrupa yapan Sekülerleşme, Modernite, Özgürlük ve daha
birçok yenilikçi akım ve kavram bu dönemde ortaya çıkmıştır. Aydınlanma Felsefesi
hem Fransız İhtilali’nin hem de Sanayi Devrimi’nin düşünce temelini oluşturmuştur.
SONUÇ
Tüm bu süreçler ele alındığında çıkarılacak
en önemli sonuç Avrupa’nın bugünkü noktaya gelirken ödediği bedeldir. Tüm bu
entelektüel ilerleme sırasında milyonlarca insan ölmüş, ağır işkencelere
uğramış ve büyük acılar çekilmiştir. Birçok bilim insanı da inandıkları
değerler uğruna hayatlarını tehlikeye atmış, bazıları hayatını kaybetmiş
bazıları da ağır baskılar altında kalmıştır.
İhsan Fazlıoğlu hocanın dediği gibi
“Dünya Amentü’sünün bedelini ödeyenlere verilir.”